Rahid Uluselin Türkiyede basılmış "Düşünce Vahası" aforizmalar kitapı üzerine
İbretle hikmet gerçeğin iki ayrılmaz tarafıdır. Biri Hak-Tealanın dersi, uyarısı, diğeri Hak-Tealanın gönlüne ilham ettiği bilge kişilerin, ibret alınsın diye söyledikleri kelamdır. İlm-i ledünü bilenler için, olmuş ve olacak her şeyin kaydedilmiş olduğu Levh-i Mahfuz'da yazılanlar bir ibretin hikmetidir. Nesnenin görünen taraflarını sırra ermeyenler, görünmeyen taraflarını da ehl-i irfan olanlar bilir. Ehl-i irfanın her sözü, her deyişi derin hikmetlerle doludur. Çünkü Hakk'ın diliyle konuşur, Hakk'ın emir ve telkini ile söylerler. Yeter ki bunu anlamaya akıl, hissetmeye gönül, görmeye basiret gözü olsun. "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz" buyruğu hikmet dolu kelamlar söyleyenlerin yoludur.
Hikmet sezgisel anlayışla bilgiyi, hayalle sağduyuyu birleştirebilme ve nihayet, bunları özümseme kapasitesidir. Hikmet dolu kelamlar peygamberler, vasiler, veliler, filozoflar, alimler, irfan ehli olan kişiler tarafından söylenmiştir. Türk İslam dünyasında bunun en parlak örneği fazilet, bilgelik, ermişlik sahibi olan Hz.Ali'dir ki "İlim bir noktadır" demiştir. Hikmetli sözler veya aforizmaların bize telkin ettiği düşünceleri kavrayıp yaşamımızın bir parçasına çevirirsek huzuru yakalamış olacağız. Çünkü hikmetli sözler, veciz deyimler, özdeyişler insanın yanlış davranışlarından sakınmasını sağlayan olguların söze dönüşmüş şeklidir. Ve bunlar birer uyarıcı özelliğe sahip ibret dersleridir. Çünkü bir bakıma başkalarının deneyiminden geçen insan hallerinin, yaşamının özetidir. Yazıldığı veya ifade edildiği bağlamda, başka bir deyişle uygun zamanda ve uygun mekanda söylendiğinde bir yaşam öngörüsü oluşturabilir. Çünkü Atatürk'ün deyimiyle: "En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır".
An gelir ki gönlünde Tanrı ilhamı olanlar yaşadıklarını, yaşananları, yaşayacaklarını bir cümlede, bir kelamda beyan ederler. "İçedönüklük Doğu'nun "stili"dir, tıpkı dışadönüklüğün Batı'nın "stili" olduğu gibi… Ne var ki, içedönüklük Batı'da anormal, hastalıklı ya da mutlaka "düzeltilmesi" gereken bir şey olarak görülür. Doğu'da ise dışadönüklük arzu yanılsaması ve açgözlülük ifadesi olarak aşağılanır". (Carl Gustav Jung) bu kadar genel bir kanıyı söyleyebilmek için yüzyılları bir anda yaşamak lazımdır. Bir cümlenin özdeyiş olmasının esas şartı anlamın yoğun, bitkin ve fikrin, düşüncelerin özünü serimleyen nitelikte olmasıdır. Homo Sapiyens'ten bu yana fikir insanları hep özdeyişler söylemişlerdir. En büyük özdeyiş Tanrı'nın insana verdiği sezgidir, marifettir, hem de akıldır. Ancak akıl fizik dünyanın sınırları içindedir. Özdeyişler (aforizmalar) ise metafizik dünyaya aittir. Sınırları aşabilmek, aşkın bir dünyaya kadem koyabilmek için bize sınır tanımaz gönül, hayal, tecrübe gerektir. Aklın son aşamasından sonra delilik başlar, gönlün pervazlanıp uçtuğu alemler açılır, nesneler sembolleşir, somut olanlar imgelere, simgelere dönüşür. Çünkü Erasmus'un da dediği gibi "Gerçek bilgelik deliliktir. Kendini bilge kabul etmek ise gerçek deliliktir." Vecizelerin dili kesindir, sarsıcıdır, nihayet çok etkileyicidir, tıpkı Erasmus'un yukarıdaki fikri gibi...
Hem Batı'da hem de Doğu'da düşünce, duygu ya da ilkeleri kısa ve öz bir biçimde anlatmaya çalışan insanlar, binlerce yıldan beri, insanlık tarihinde söyledikleri vecizelerle (aforizma) ün kazanmışlardır. Yüzlerce Doğulu, yüzlerce Batılı, yüzlerce, binlerce aforizma söylemişlerdir. Rahid Ulusel de bu kervana katılanlardan biridir. Bine yakın vecizesi ile o, kendine özgü bir biçimde "öteye" geçmiş, öteki alemin sır dolu gizemine başvurmuştur. Nitekim o: "Yeni Çağ, insan yıkmadan yapma sanatına sahip olduğu anda başlayacak." kanısına vararak ve: "Dünyaya öldüğün günün sabahındaki gözlerle bak! Ne görüyorsun, dostum?" diyerek, gerçeklikten ayrılıp metafizik dünyanın verilerine sahiplenir. Aforizmaları ile dünyayı hem genelleştirir hem özelleştirir hem felsefi sonuçlara ulaşır hem de siyasi somutluğu takdim eder. Bu kelam-ı kibarlar bizi yazarın sırlı dünyasına götürür, fikir aleminin derinliklerine indirir. Herkes özlü, çarpıcı, aykırı söz söylemek ister, ancak bunu yapabilecek insan azdır. Rahid Ulusel de untulmayacak sözler söyleme yeteneğine sahiptir. Onun özdeyişleri bir bakıma özneldir, bir bakıma ise bilimsel bir gerçekliktir. Nitekim onun bu aforizması düşüncemizi doğrular niteliktedir: "Gözyaşı cismen aşağı akar; ruhen yukarı..."
Özdeyişler veya vecizeler dilsel sembolizmlerdir. Dili öyle kullanmak lazımdır ki, mantıksal arka plan bozulmasın. Dilin kendi felsefi yorumu hem psikolojik hem epistemolojik hem de bilimsel açıdan bir bütünlük içinde olsun. Düşüncenin işaret ettiklerini bir cümlede, bir yargıda ifade edebilmek, istenen niyeti dilin güzelliği içinde, gerçeklerin önermeleri, olguların simgeleri gibi verebilmek aforizma sanatında oldukça önemlidir. Ancak aforizmaların felsefesi paradoksal olsa da hiç de felsefi mantıkla açıklanamaz. Söz ve ifadeler vecizelerde ilave manalar kazandığı, yeni yorumlara yol açtığı için asırları atlayarak günümüze kadar ulaşmıştır. Her çağda yeni anlam, yeni çağırışımlar kazanmıştır. Çünkü sözlerin biçimsel, anlamsal özellikleri onların bir vecize içinde doğru kullanım oranı ile mütenasiptir. Bu ise özdeyişlerin metafizik yapısı ile ilgilidir.
Türk dünyasında bilge ataların simgeleşmiş tipi Korkut Ata'dır (alem-i İslamda bu Hz.Ali'dir) ki çok sayıda vecizeler, atasözleri onun adıyla başlayıp onun adıyla biter. Korkut Ata'nın ve onun gibi bilge ataların ibret dolu kelamları, tarihin uzun ve zorlu sınavlarından geçerek doğruluğu, sonuçları tasdiklenmiştir. Vecizeli kelamlar, atasözleri Kur'an'a girmese de onun yanında yalınayak yürür. Ataların kelamında ileri sürülen tabuların bozulması milletin yabana atılmasıdır. Rahid Ulusel de ahenkli, akıcı, büyüleyici vecizeleri ile zamanımızın ataları arasına girmeye hak kazanmıştır: "Hayatın manası, mananın hayatına girebildiğin kadar artar!" Veya bir özdeyişinde dediği gibi "Hakikatin sağlığına ilk zehir badesini Sokrates kaldırdı ki, insanlık hakikatin acı tadına alışsın."
Her kişinin ömrü, onun koyduğu eserin ömrü kadardır veya ömrü kadar olacaktır. Tarih bin yıllarca ayakta duran bu eserlerin (somut ve somut olmayan) sahibini şimdi de minnettarlıkla anıyor. Nitekim ilim şehrinin kapısı olan Hz.Ali de "Öldükten sonra yaşamak isterseniz kalıcı bir eser bırakın." demiştir.
Ve nihayet, bu küçük yazıyı her şeyi bilen, her şeyi gören, "ol" deyince olduran, gönüllerimizi iman nuru ile dolduran alemlerin Rabbine hamd olsun! diyerek tamamlamak istiyorum.
© Müəllif hüquqları qorunur! Mətndən istifadə etdikdə istinad mütləqdir!