Mehmet Emin Resulzade'nin Almanya ile ilişkileri - Ömer Özcan

 

Azerbaycan matbuatı ve medyada Mehmet Emim Resulzade'nin II. Dünya Savaşı'nda Alman makamları ile münasebetleri hususundaki yazıları ve konuşmaları takip ediyorum. Maalesef bu hususta malumatı olan çok az sayıda şahsa müracaat edilmiştir. Medyada bu konuda heyecanlı ve iddialı konuşan bir hatip Resulzade'nin Berlin'i terk ederek Türkiye'ye döndüğünü söylüyordu. Halbuki, Resulzade 1930 yılında ayrıldığı Türkiye'ye dostlarının gayretiyle ancak Türk vatandaşlığına kabul edilerek 1947'de dönebilmiştir. Dışarıda kaldığı yıllarda 1939 eylül ayına kadar Polonya'da, 1944 yılına kadar Bükreş'te, arada ise kısa süreli olarak Almanya ve Fransa'da yaşamıştı.

Kısaca belirtmek gerekir ki Resulzade'nin Avrupa'daki faliyetlerini tek başına ele almak doğru olmaz. Çünkü o, ve Sovyetler Birliği'nden hicrete mecbur kalmış diğer aydınlar, siyasetçiler, genelde Sovyetlere karşı faaliyetlerinde işbirliği yapmışlar ve beraber kararlar alarak müşterek hareket etmişlerdir. Bu sebeple Azerbaycanlı Kırımlı, Tataristanlı, Dağıstanlı ve Türkistanlı siyaseçtilerin Almanlarla ilişkilerinden birlikte bahsetmek zarureti vardır.

Azerbaycan'daki son tartışmalara temas etmeden önce Sovyet egemenliğinden sonra memleketlerinden uzaklaşarak siyasi muhacir olan Türk uruglarının önderlerinin yaşadıkları ülkelere ve onların siyasi ilişkilerine bakmak gerekiyor. Bu insanların ekseriyeti önce Türkiye'de ikamet etmiş ve neşriyat faaliyetini sürdürmüşlerdir. Türk-Sovyet ilişkilerindeki gelişmeler sonucu artık siyaset ve neşriyat yapamadıkları Türkiye'den ayrılarak Polonya'nın kurduğu Promete teşkilatının sağladığı imkanlarla aynı faaliyetlerine devam ettiler. Mehmet Emin Resulzade ve Tataristanlı Ayaz İshaki dergilerini Almanya'da çıkarmakla beraber Varşova'da ikamet ettiler. Mustafa Çokayoğlu, Paris'te oturdu, dergisi iki değerli yardımcısının nezaretinde Almanya'da çıktı. Sadece, Kırımlıların lideri Cafer Seydahmet Kırımer, İstanbul'da ikametine devam etti, dergileri Emel, Romanya Köstence'de neşriyatını sürdürdü. O dönemde Kırımer, dışarıdaki dostlarının Türkiye ile olan bütün meselerinin çözümünde aracılık yaptı. Onun da Promete önderleri ile de samimi ilişkileri vardı.

Almanya'nın 1939'da Polonya'ya saldırdığı, henüz Sovyetlerin savaşta iştirak etmediği sırada, Promete önderleri, Varşova'da bulunan Resulzade, İshaki, Mirza Bala, Ali Azertekin, Dağıstanlı Said Şamil'i Almanların eline geçmemeleri için tahliye ederek Romanya sınırına kadar geçirmişlerdir. Yolda konakladıkları bir yerde üzerlerinde bulunan pasaport ve lüzumlu bazı evrakın dışındaki kağıtlarını yakmışlardır. Resulzade, Romanya'ya ulaşıldığında üzerindeki kimlik vesikası ile Türkiye'ye girişinde sıkıntısı yaşayabileceği düşünülerek, yakın dostu, Bükreş Büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver'in himayesinde savaş süresinde yaşayacağı Bükreş'te kalmış, diğerleri Köstence'den deniz yolu ile İstanbul'a gitmişlerdir.

Bu siyasi önderlerin Almanya'da 1932'de iktidara gelen Nazi Partisi ile çok samimi ilişkileri olduğuna dair matbuatta herhangi bir kayıt olmadığı gibi, Sovyetlerin II. Dünya Savaşı'nda Varşova ve Almanya'da ele geçirip Moskova'ya götürdükleri Promete teşkilatı ile Alman emniyetinin arşivlerinde de buna dair kayıtlar ortaya çıkmadı. Eğer olsa idi, soğuk savaşın bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü 1950-1980 arasında Sovyetler, Batıda, bilhassa Türkiye'de kendilerine yakın parti, teşkilat ve matbuat organlarına bunları servis ederek ideolojik mücadelede malzeme olarak kullanmalarını isterdi. Soğuk savaş döneminde ve Sovyetlerin dağılmasından sonra bile Türkiye'deki Marksist çevreler, Türk milliyetçilerinin II. Dünya Savaşı sırasında Almanya'dan mali destek aldıklarını, emekli General Hüseyin H.Emir Erkilet ve Nuri Paşa'nın Alman yanlısı olduklarını propaganda ederek akılları sıra onları itibarsızlaştırmaya çalışmıştır.

Almanya 1941 sonbaharında Kızıl Ordu'yu perişan ederek Ukrayna'da ilerleyip, Kırım'ı ele geçirdikten sonra Harp Akademileri Komutanı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün yakın arkadaşı, Korgeneral Ali Fuat Erden ile o tarihte Cumhuriyet gazetesinde savaşla ilgili makaleler yazan, emekli Tümgeneral H.H.Emir Erkilet'i Doğu cephesini ziyarete davet etmişti. Generaller, 14 Ekim-5 Kasım 1941 tarihleri arasındaki seyahatlerinde, Romanya üzerinden mücadelenin sürdüğü cephe hatlarına kadar yaklaşmışlar, Kırım'da henüz ele geçen Odesa'yı ziyaret etmişlerdi. Erkilet, ziyaret sırasında gazetesine gözlemlerini günü gününe göndermiştir. Ziyaretin son safhasında, Almanya'da, Berlin Türk elçiliğindeki 29 ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama merasimine katılmışlar, Hitler'le karargahında görüşmüşlerdir.

Resulzade için Azerbaycan'da olduğu gibi, Türk matbuatında da Erkilet hakkında gerçekle bağdaşmayan çok afaki şeyler yazılmış ve yazılmaktadır. Erkilet, Kırım'ın bağımsızlığı için mücadele eden isimlerden Edige Kırımal'a 1954'te yazdığı mektubunda, General Erden'in fırsat vermemesinden dolayı esir Türk askerlerin durumunu anlatmak için Hitler'le özel olarak görüşemediğini yazıyor. Bu bilgiyi Hitler'le münasebet konusundaki rivayetlere açıklık getirmek için özellikle kaydettim.

C.S.Kırımer, Polonya'nın Sovyet mahkumu milletlere yaptığı desteği iyi biliyordu. Çok dirayetli, akıllı biriydi, siyasete ve dünya ahvaline vakıftı. Eylül 1939'dan sonra Emel dergisindeki başyazılarında Almanya'yı tenkit eden ağır ifadeler kullanmış, Leh ve Finlandiya'nın askeri dirençlerini övmüştür. Bu yazılarının ileride aleyhinde kullanılacağını muhakkak biliyordu. Ama kadirşinaslık gereği bunları kaleme almakta beis görmemiştir. Kırımer ve Ayaz İshaki, savaş süresince Almanya'ya adım atmamışlardır. Mustafa Çokayoğlu Almanya'nın 1941'de Rusya'ya saldırmasından sonra Paris'te, bir süre göz altında tutularak Berlin'e getirilmiş, esir kamplarını ziyaret etmesi düşünülen heyete dahil edilmiştir. Ziyaretler ve kısa temaslar sonunda, yakınlarına dönmek üzere olduğunu bildirmiştir ama Alman yönetimi tarafından esir kamplarındaki temaslarında tifüs mikrobu kaptığı, Berlin'de 27.12.1941'de vefat ettiği açıklanmıştır. Çokayoğlu'nun Türkiye'ye yerleşen yakın mesai arkadaşı Prof. Dr. Tahir Çağatay, karşılaştığı olumsuzlukları Almanlara hissettirmiş olabileceği ve onlarla iş birliğine yanaşmayacağı düşünülerek zehirlendiğine inanıyordu. Bu sebeple yanında bulunan, Alman makamları ile çok yakın münasebetleri olan Veli Kayumhan'a hiç bir zaman sıcak bakmamıştır.

C.S.Kırımer, Almanları eleştirmesine rağmen onlar Kırım'ı ele geçirince Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve Nuri Paşa ile görüşerek olurlarını alıp, Alman makamları ile temas etmeleri ve Kırım'a seyahat izni almaları için Müstecip Ülküsal, Edige Kırımal ve eşini 27.11.1941'de Almanya'ya göndermiştir. Onlar temasları ve ısrarlarına rağmen Kırım'ı ziyaret izni alamamışlar, Ülküsal 1942 Ağustos başında İstanbul'a dönmüş, Kırımal milli işlerde çalışmak üzere eşi ile kalmıştır. Kırımer, savaşın başlarında yapılması gereken hususlarla alakalı notlarında Türk elleri namına Berlin ile temas ve faaliyetlerde bulunacakların muayyen ve sarih bir programla mücehhez ve disiplinli hareketlerinin elzem olduğunu yazmıştır. Bu konuda sistemli ve tafsilatlı hazırlık yapmış, Kırımal vasıtası ile Alman makamlarına eğitim, dini, sosyal, propaganda, güzel sanatlar, matbuat, siyasi, milli konular başlıkları altında toplanmış bir talepler listesi takdim edilmiştir.

Resulzade'nin Bükreş'te her gün birlikte olduğu Tanrıöver, Türk askeri ataşesi Kenan Kocatürk'le siyasi ve askeri gelişmeler hususunda fikir teatisinde bulunduğu biliniyor. Resulzade'nin İstanbul'da ikamet eden Kırımer, Mir Yakup Mehdiev, Said Şamil ile haberleştiği muhakkaktır. Bu önderler savaşın gidişatını yakından takip etmişler, doğan fırsatlardan istifade edebilmek için yeni fikirler üretmişlerdir. Harp sonunda Almanların mağlup olması halinde, Rusya mahkumu Türklerin yeniden korkunç durumlara düşebileceklerini, bunu önlemek için Almanlardan istifade ederek, 20 yıldan fazla bir zamandan beri Bolşevikler tarafından her vasıta ile yıkılmağa çalışılmış olan milli bünyenin sağlamlaştırılması ve teşkilatlanmanın elzem olduğunu düşünmüşlerdir.

Ankara'daki Alman Büyükelçisi Franz von Papen, Alman Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği 5.8.1941 tarihli, Pan-Turan hareketine sempati duyan şahıslar hakkındaki değerlendirmelerini ihtiva eden raporunda, Resulzade'nin özelliklerini, ilişkilerini sıralamış ve ona karşı "ihtiyatlı davranılması" tavsiyesinde bulunmuştur. Bu ifade, G.Mammulia-R.Abutalibov'un "Ateş Ülkesi" adlı eserlerinin Türkçe baskısında "belli bir dikkat gösterilmelidir" olarak çevirilmiştir. Son tercümedeki ifade daha mülayimdir. Papen'in diplomatik ifadesinin açık karşılığı "bu şahsa güvenmeyin" demektir. Alman makamları, elçilerinin hakkında böyle ifade kullandığı Resulzade ile acaba hangi seviyede işbirliği yapabilir?

Almanya'nın müttefiki Romanya'da oturduğu için dolaylı olarak Alman gözetiminde bulunan Resulzade'nin, Berlin'de siyasi muhacir önderlerle Adlon Oteli'nde yapacakları toplantı davetini kabul etmemesi mümkün değil idi. Almanlar onu sebep göstermeden istedikleri anda göz altına alabilirler di. Resulzade'nin Adlon toplantısına Azerbaycan adına çağrılan Mustafa Vekilli, Mir Yakup Mehdiev, Hüsrev Sultanov, Halil Hasmemmetli, Fuat Emircan ile birlikte çalışması mümkün değildi. Alman araştırmacı Patrik von zur Mühlen'in "Gamalıhaç ile Kızılyıldız Arasında İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyet Doğu Halkları'nın Milliyetçiliği" isimli eserinde Resulzade'nin; 7 Ekim 1942'de Kırımal'a, "Azerbaycan'ın bağımsızlığının ilanı olan esas hedefinin, Alman siyaseti ile bağdaşmayacağını beyan etmesine rağmen Alman ordusu, Hariciye Bakanlığı ve Şark Bakanlığı ile işbirliği yapmaya ve uzlaşmaya hazır olduğunu" yazması maksadı aşan bir yorumdur. Resulzade'nin böyle bir söz söyleyip söylemeyeceğini ve Mühlen'in kaynak olarak Kırımal'ı göstermesinin gerçek olup olmadığını yorumlamak gerekiyor.

Sovyet eğitimim siteminde yetişen, hayata ve olaylara başka açıdan bakan lejyon askerleri; hiçbir zaman uyuşamadığı siyasi kadrolarla; Stalin'in bütün tekliflerine rağmen siyasi inançlarının temel ilkesi olan hürriyeti ve vatanının bağımsızlığı feda etmemek için mücadele eden, bu yolda ailesini de terk etmek zorunda kalan Resulzade'nin, siyaseten çok güçlü bir Alman devleti ile pazarlık masasına oturmak asla kabul etmeyeceği bir zorlamadır. Müzakere masasına oturduğu zaman yanında olanlarla temel ilkelerde fikir birliğinde olmanın gerektiğini bilecek kadar siyasi tecrübeye sahiptir. Mühlen'in, Resulzade'nin uzlaşmaya karar verdiğini ileri sürdüğü 7 Ekim 1942'de Almanlar Kafkasya'ya girmişti, Azerbaycan'a ulaşmaları an meselesiydi. Siyasetçi olarak çok farklı hadiselerle karşılaşan Resulzade, Almanların savaşa devam etmeleri için ihtiyaç duydukları en önemli maddelerin başında petrolün geldiğini, Azerbaycan'ı ele geçirdikten sonra ne pahasına olursa olsun bu ülkeyi ellerinde tutacaklarını, esas sahiblerine asla vermeyeceklerini iyi biliyordu.

Almanya'da temaslarını sürdüren Müstecip Ülküsal, Romanya Dobruca'dan zahire ve erzak top layıp gıda sıkıntısı çekilen Kırım'a gönderilmesi işini organize etmek üzere 7.2.1942'de Romanya'ya gitmiştir. Bükreş'e vardığında ve dönüşünde Hamdullah Suphi Tanrıöver ile görüşmüştür. Tanrıöver, daha Şubat 1942'de ona şunları söylemiştir: "Romen subaylarından ve Finlandiya subaylarından anlaşıldığına göre Almanlar Rusya savaşını kaybedeceklerdir. Rusya'nın dehşetli ve uzun kışı ile geniş toprakları bunda büyük rol oynayacaktır. Bu sebeple Almanlara pek güvenmemelisiniz, dayanmamalısınız. Hesaplarınızı buna göre yapmalısınız". Ülküsal, bu ziyaretinde Resulzade ile de görüşmüştür. O, Tanrıöver'in söylediklerini, dönüşünde Kırımal'a aktarmıştır. Tanrıöver bu düşüncelerini her gün birlikte olduğu Resulzade ile muhakkak müzakare etmiştir.

Resulzade, toplantı için 26 Mayıs 1942'de Berlin'e gitmiş, 29 Mayıs tarihinde ziyaretine gelen Müstecip Ülküsal'a şunları sormuştur: "Müstecip Bey, siz 6 aydan beri buradasınız, birçok temaslar yapmış ve birçok şey öğrenmiş olmalısınızdır. Anlatırmısınız neler olup geçti?". Ülküsal bu soruya, "Rus Bolşevikleri ile Alman Nazileri arasında kendilerinden olmayan milletlere karşı olan tutumları bakımından fark yoktur. İkisi de kendi milletlerinin çıkarları, hegemonyaları için diğerlerini esir ve köle olarak çalıştırmak, sömürmek gayesini gütmektedir. Bunu Almanlar belki biraz daha kaba ve çabuk olarak yapacaklar. Ruslar ise daha sinsi ve kurnazca yapacaklardır. Biz Türkler için bu efendi değiştirmek gibi bir şey olacaktır. Ben şahsen Kırım'a gidebileceğimden emin değilim. Gitsem bile esir muamelesinden fazla bir durumum olmayacak" cevabını vermiştir. Resulzade'nin ona "Biraz bedbinliğe kapılmış değilmi sin?" demesine rağmen onun sözlerinden etkilenmemesi mümkün değildir.

EdigeKırımal ve Halim Baliç'e, uzun ve ısrarlı müracaatlardan sonra 13 Ekim-21 Kasım 1942 tarihleri arasında Kırım'a seyahat izni verilmiş, memleketlerinde serbestçe dolaşma ve istedikleri şahıslarla görüşme yapmalarına göz yumulmamıştır. Onlar Milli Fırka'ya mensup eski mücadele arkadaşları ile görüşmek, komünizm döneminde yaşananlar hakkında malumat sahibi olmak istiyor lardı. Seyahatlerinden bekledikleri neticeyi alamadan dönmüşlerdir. Kırımal, 7 Ekim 1942'de Resulzade ile görüştüğünde gezi intibalarını, karşılaştıkları sıkıntıları sıcağı sıcağına anlatmış, onun da sormuş olması gerekir.

Bu gerekçelerle Mühlen'in kaynaklık vasfı tartışmalıdır. Kırımer, Resulzade ve İshaki'nin yazdık ları mektupların vesikaların kopyalarını muhafaa ettiklerini biliyorum. Kırımal'ın birçok notunu, mektubunu gördüm, inceledim. Arap alfabesi ile yazılmış mektubuna rastlamadım, gördüğüm mektupları, notları mürekkepli kalem ile Türkçe yazılmıştı. Emniyet sebebiyle savaş sırasında evrakını kopyalı hazırlayacağını sanmıyorum. Ülkeler arasında posta hizmetleri aksak ve postanın açılma riski vardı. Kırımer, mektupları Almanya'ya diplomatik kanal kullanarak elçilik vasıtası ile veya kuryelerle gönderiyordu. Kırımal, ancak 1945'te savaşın bitiminden sonra daktilo kullanmıştır. Mühlen'in Kırımal'a gönderdiği mektuplar, Almanca kaleme alınmıştı. Daktilo kullanmayan Kırımal'ın İstanbul'a Milli Fırka merkezine yazdığı Türkçe raporları, dil bilmeyen Mühlen nasıl okumuş veya değerlendirmiş olabilir? Onun Kırımer'in arşivinde çalıştığına dair bir bilgi de yoktur. Mühlen'in kitabı 1971'de Almanca basılmıştır. O tarihte sağ olan Kırımal eseri incelemiştir. Ama muhtevası hakkında itirazı olup olmadığını bilmiyoruz, tanık olabilecek herkes dünyadan ayrıldığı için tahkik etme imkanımız da yoktur. Sonuçta, Resulzade, Bükreş'e dönmüştür.

1942'ye kadar Azerbaycan siyasi muhaceretinin tarihi incelendiğinde Resulzade'nin Müsavat Partili Halil Hasmemmetli ve Mustafa Vekilli ile hem parti hem de Azerbaycan Milli Merkezi'nde tartışmasız geçirdikleri yıllar azdır. Mir Yakup ve Hüsrev Sultanov'un zaten partileri ayrı idi. Mir Yakup sonraki yıllarda biraz Müsavat'a yaklaşmıştır. Halil Hasmemmetli, daha sonra Resulzade'nin keskin muhalifi Haydar Bammat'ın "Kavkaz" grubuna katılmıştı. Almanlara yakın duran, dergilerini Alman müttefiki Japonya'nın sağladığı mali kaynaklarla çıkaran Bammat, Şimali Kafkasyalı olarak Adlon toplantısına davet edilmiştir. Hasmemmetli de onun vasıtası ile davet almış olmalıdır. Resulzade, Müsavat Partisi'nin 1936 da Varşova'da yapılan konferansında alınan kararların takipçisi olmuş ve Azerbaycan Milli Merkezi'nin üye teşkilinin de bu kararlar çerçevesinde olmasına özen göstermiştir. C.S.Kırımer'e gönderdiği, yakında Azerbaycan'da bir dergide çıkacak makalemize konu olan 4. 11. 1937 tarihli mektubunda, partide yaşanan ihtilaf, Vekilli ve Mir Yakup hakkındaki kanaatleri açıktır. Mustafa Vekilli ile siyasette bir daha beraber olmamış, 1954'te yeniden organize edilen Azerbaycan Milli Merkezi'nin terkibine savaş sonrasında Türkiye'ye gelen bazı muhacirler alındığı halde o dışarıda bırakılmıştır.

C. S. Kırımer, F. V. Papen'e gönderdiği 21.10.1943 tarihli mektubunda Almanların Kırım'daki siyasetleri hakkında görüşlerini açıklamıştır. Yukarıda belirttiğimiz talepler listesinde sıralanan ve yerine getirilmeyen hususlarla ilgili eleştirilerini açık olarak yazmıştır. Papen'den harp zarureti ile Kırım'ın tahliye edilmesi halinde halkından hiç olmazsa gönüllü askerlerle siyasi, milli, dini işlerde çalışmış olanlar ile bunların ailelerinin mutlaka yurttan çıkarılarak Romanya Dobrucasına yerleştirilmelerini istemiştir. Bu talebin takipçisi olmuş, Kırımal 1944 yılı mayıs ayında özel olarak Almanya'dan memleketine giderek Kırım'daki tahliye işlerini takip ederek millettaşlarının Romanya'ya geçmelerini sağlamıştır.

Almanlar, Doğu halkları olarak bilinen, Rus olmayan milletlere bağımsızlık vereceklerini beyan etmemişlerdir. Onlar lejyonlarla ilgili siyasetlerinde şiddetle karşı oldukları Sovyetlerin yolunu takip etmişlerdir. Lejyonları, kabile esasına göre isimlendirip bölmeleri, onların çıkardıkları gazete ve dergilerinde ortak Türkçeden farklı uygulama yapmaları bu siyasetin örnekleridir. Almanlar, Resulzade, İshaki, Kırımer gibi önderlere muhatap olmak istememişlerdir.

Azerbaycan lejyonunun A.Fetali Dudenginski'nin tecrübesiz ve donanımsız ellerinde kalması büyük talihsizliktir. Onun 6-10 Kasım 1943 tarihleri arasında gerçekleştirilen Azerbaycan kurultayında yaptığı konuşdaki bağımsızlık talebi, temenniden öteye geçmemiştir. Aynı Dudenginski'nin kurduğu Azerbaycan Milli Meclisi, kasım 1951'de Almanya'nın Weisbaden şehrinde, bölünmemiş bir Rusya'nın ihyasını esas alan, 917'den sonra bağımsızlıklarını kazanan Rus olmayan milletlerin kurdukları devletleri tanımayan "Rusya Halklarının Kurtuluşu Şurası"nın toplantısına katılmış ve alınan kararlara imza atmıştır. Dudenginski, bizzat delege olmamış, Ceyhun Hacubeyli, Ekber Ağa Şeyhülislam ve lejyoner İsmail Ekber, "Azerbaycan Milli Meclisi'ni temsil etmişlerdir. Bu görüşmeler İstanbul ve Ankara'da yapılan toplantılarda şiddetle kınanmıştır. Resulzade'nin Weisbaden toplantısı öncesinde Ekber Ağa Şeyhülislam'a yazdığı mektuplar muhakkak gün ışığına çıkmalıdır. Onun 1952'de Münih'te toplanacak Kafkasya Konferansı vesilesiyle Alihan Kantemir'e gönderdiği mektupta, Sovyetlere karşı yürütülecek mücadelenin inisiyatifinin Weisbaden toplantısına iştirak edenlerin elinden alınması için yapılması gerekenler hususundaki teklifleri, engin siyasi tecrübesini yansıtmaktadır. Dudenginski katledildiğinde Ankara'da Azerbaycan Kültür Derneği'nin tertip ettiği toplantıda yaptığı konuşma ise gerçek bir mümine yakışacak olgunluktadır.

Bu konuda çok şeyler yazılabilir. Ayaz İshaki ve Mustafa Çokayoğlu'nun eserleri ve mektupları memleketlerinde 15 ve 12 cilt halinde toplu olarak neşredilmiştir.Resulzade hakkında Azerbaycan'da değerli eserler çıkmakla beraber bütün külliyatının, bilhassa dağınık halde şahıslarda bulunan mek tuplarının toplanarak neşredilmesi gerekmektedir. Devletin tahsis edeceği bir fonla bu çalışmanın öncelikle tamamlanması temenni olunur. Azerbaycan'ın Ermenilerle meselesi devam edecektir. Yapılacak çalışma tamamlanırsa, kökü maziye dayanan bu gaile tekrar gündeme geldiğinde "hini hacet" olarak verilecek cevaplarda başvurulacak ana kaynak olacaktır.

© Müəllif hüquqları qorunur! Mətndən istifadə etdikdə istinad mütləqdir! 

 


© Müəllif hüquqları qorunur! Mətndən istifadə etdikdə istinad mütləqdir!